Hürriyet

Bumerang - Yazarkafe

6 Aralık 2008 Cumartesi

KIRMIZI

hiç düşünmemiştim
kırmızının bu kadar
yakışabileceğini
ayrılığa.

ta ki
gözüm takılmadan
önce
birlikte uyuduğumuz kanepede
sabah
yalnız uyandığımda
masanın üstünde
devrilmiş
şarap bardağına.

şimdi
geri dönüyorsun
günlerce ağladığın
ve unutamadığın
kadına;

uykumu bulayarak
bana içiyormuş
gibi yapıp
ama aslında
her yudumda
onu içine gömmeye
çalıştığın
kırmızıya.

kırmızı
çok yakıştı
sana.

4 Aralık 2008 Perşembe

KALABALIK

çok
kalabalık bıraktın
seninleyken
yapayalnız
bir kadını.

28 Kasım 2008 Cuma

MED-CEZİR

Söylemek istenilen çok şey var aslında..Ama hep susar insanlar.Bazen bir bakış yeter ama dillendiremezsin,donar kalırsın öylece.Geceler bitmez,günler geçmez yollardan yürürsün.Ne mutluluk diyebilirsin,ne de sürünmek...İkisinin ortasıdır bu,elmanın en tatlı yeri gibi. Bazı insanlar senin için çok farklıdır.İki dudağının arasında ki tat gibidir,alına kondurulan küçük öpücüktür,geceleri anlık düşündüğündür,telefonunu bir kez çalmasıdır,küçük bir kız çocuğudur, çocuğun gibi sarılır ama kadının gibi öper.Birbirinizde yorulursunuz ama soluklanmak için yine birbirinize gidersiniz.Sevmek mi yoksa değil mi,acı mı yoksa güzel birşey mi; karar veremezsin.Karda açan çiçekleri düşün.Soğuk ama kararlı,dilenmiyen,boyun eğmeyen,zorluğun içinde ama bir o kadar kararlı.

Denizleri aşarsın bazen kendi içinde ama karşındakine taşamazsın.Gelir şuranda tıkanır kalır kelimeler,hiçbirşey söyleyemezsin.Nedeniyse nedensiz,bir o kadar ucuz.Amaaan dersin,çantanı vurup sırtına gitmek istersin adresini bilmediğin yerlere. Ne olacak ki canım, tanırız elbet birilerini,yolunu yordamını buluruz dersin.Sonra arkanda bıraktığın gelir aklına,hiçbiryere gidemezsin.Başkaları girer çıkar hayatına, anlık sevişmeler,sarılmalar,uyumalar,sabah uyanmalar gelir aklına.Unuttum dersin geçmişi,unutmuşsun gibi gelir sana.Ama ölüm kadar ani çıkar karşına birden bire ve anlarsın dersin ki; nasıl özlemişim meğerse,ellerini,yüzünü.O yokken çok fazla şimdi ne yapıyor acaba demediğin insanı yanında istersin.Bir kere görüp sarılayım isterse sonra gitsin ve geri dönmesin dersin.
Hayat ne kadar garip,denizde ki teknemisin yoksa kıyıda ki liman mısın karar veremezsin.Bir an dersin ki;evet,kararlıyım bu sefer tutacağım ellerinden ve birdaha bırakmayacağım! Yüzünü gördüğün anda ne tutabilirsin,ne de bırakabilir...Ne gidersin,ne de kalır..O'nsuz,kırılgan cam bir kalp,O'nunla ise buzdan bir taş olursun.

Bezmiş,sıkılmış ve bunalmışsın.Denizde bir o tarafa bir bu tarafa sallanan rotasını bilmeyen ve sığınacak,soluklanacak yakın bir liman arayan bir tekne gibisin...

Herkes ve herşey aynı...İnsanların ağzından çıkan kelimeler,kurdukları cümleler bile aynı değil mi? Can acıntısının aslında bir kesikten daha farklı olduğunu zamanla anlıyorsun.Bir kesiğin değil,canını daha farklı şeylerin acıttığını anlıyorsun yani...Hayat kum saatlerinden,gothik hikayelerden,kalp çarpıntılarından,soluksuz kalan soluklardan oluşuyor kimi zaman.Okuduğun kitaplarda o gitmek istediğin ve hiç bilmediğin yerin adresini ararsın,ve bakarsın ki hiçbir sayfasında yazmıyor aslında...
Çilekli bir doğumgünü pastasının içinden çıkacak oyuncak kadar bile sevindiremez hayat seni bazen.
Bir mektup pulu gibi yapışıp kalırsın kuramadığın cümlelerdeki tümleçlerin zarfına...

2004-Mayıs

17:00 KARANLIĞI

hayatının çoğu zamanını
elleriyle gözlerini silerek geçirmiş
bir kadının
gözlerini
kendi elleriyle silip
gitti.

anlıyorum
içimi basan 17:00 karanlığını.

hayatımdan gidişini
çocukken evlerimize çekildiğimiz
17:00 karanlığı gibi
anlıyorum.

nedeni yok.

çağırdı birileri
oyun bitti
evine gitti.

24.10.2007

AĞLADIKÇA ANLADIM

sobelenmeye
ramak kalmış
saklanmalarımdan
görünen bir yerlerde
görünmemeye alıştırılmışlığa
uzanan
bir çocukluktu yaşadığım;
O zamanlar iki kişilik olan,
şimdi ise ancak tek başıma
sığabileceğim salıncağı
dalında asılı bıraktığım
O ağacın
köklendiği bahçede.

Adamı acıtan yalnızlık olmamalıydı;
anneannemin
ölüm haberini duyar duymaz
odasına gidip
nüfus cüzdanını
çıkararak masanın üstüne bırakan
ve
tabutuna iğne ile
iliştirilmiş
adı soyadı yazan
o kağıt parçasını
alıp cebine koyup
çok uzun seneler cebinde taşıyan
dedeme göre.

Derdi ki dedem;
ayrılmak,
nüfustan silinmek
değildir.

yürekten,
sol göğüsten,
insanlıktan,
hayattan
silinmektir,
kendini
silmektir
asıl
eyrılık.

Çok zaman sonra anladım.

ruh gibi
sokaklarını topuklayarak
semtlerine hayran olduğum
bu şehri
kendime zindan ederek
yanımda kimliğimle
nüfusundan silindim.

önümü kesen kimliksiz adamların
sahte kimlikleriyle dolaştığı
bu şehrin sokaklarından
kendimi onlara acıtarak geçtim.

Sahte kimlikle kaydettikleri
nüfuslarından
gerçek cümlelerle silindim.

‘’ne kadar kalabalıklaşırsa insan,
o kadar yalnız kalır’’ derdi;

Hak etmeyenlere
harcayarak
güzel,
zincirleme,
biraz da devrik
cümlelerimin
anlamlarından silindim.

‘’ne kadar birini alırsan,
O kadar daralır oyun bahçen hayatında’’
derdi;

ben
tuttuğum ellerden,
kokumu bıraktığım
esmer omzun nüfusundan silindim,

Anladım.

Ağladıkça anladım,

Anladıkça ağladım.

27.02.08 - 02:34

7 Kasım 2008 Cuma

BÜYÜMEK


Böyle zamanlarımda hep, küçük bir kız çocuğu iken salıncakta ki halimi özlüyorum.Dedemin aldığı horoz şekerler kadar tatlı değil hayat.Tahterevallide hep yukarıda kalmak isterdim ama ben ablamdan daha kiloluydum.Saçlarım kısa idi.Pantolon giyinmekten nefret ederdim,hep erkek çocuğu zannediyorlar diye.Halbuki ben büyüyünce çok güzel bir kız olmak istiyordum.Beslenme çantamın rengi sırt çantam ile aynı değildi ama içinde ki ekmeğin tadı hep aynıydı;anneannemin hiç gitmeyen o kokusu gibi...

Hafta içi saat 20.00 trenlerini hep istasyonda beklerdim.Uzaktan trenin sesini duyduğumda içinde annemin olduğunu bilirdim.Annemi görünce koşarak sarılır o gün hangi oyunları oynadığımı anlatırdım.Uyuduğum oda sabahları soğuk olurdu.Yorganı yüzüme kapayıp hiç uyuyamadığım için sadece yüzüm çok üşürdü.Ama hep kalktığımda annemin işe giderken öptüğü yanağımı sıcak bulurdum.Misafirliğe giderken yarıda kalan çizgi filmlerimin devamını hiç izleyemezdim ama yolda anneme zorla anlattırırdım; hayal gücünün yettiği yere kadar.Dedemle hanımeli çiçeklerinin ballarını yerdik.O, dut ağacını sallarken üstüme düşen dutlar beni çok eğlendirirdi.Sabahları dedem sobayı yakarken sesine uyanırdım.

Ve Gül...Tek çocukluk arkadaşım,aynı bahçede yetiştiğimiz narin çiçeğim benim.Annesi aslında öz teyzesi idi.Öz annesi de çocuğu olmuyor diye kız kardeşine vermiş bebekken...Belki de bu yüzden bebeklerimi sadece O’nunla paylaşırdım.Anneannemim çamaşır ipleri ile ip atlarken hep bacaklarımız acırdı ama biz hep gülerdik.Evimizin arka bahçesinde dedemin ağaca yaptığı salıncak iki kişilikti.Gül, biz o mahalleden taşınırken arkamdan ağlayan tek kişiydi.

Artık salıncaklara sığmıyorum,dedemin aldığı horoz şekerler bu şehrin en köhne semtinin bakkalında bile bulunmuyor.Saçlarım uzun,etek çok nadir giyiniyorum,her genç kız kadar güzel bir kız oldum,beslenme çantam yok ama sırt çantalarımla ayakkabılarım şimdi uyumlu.Artık annem benim yolumu gözlüyor.Anneme sarılıyorum ama o gün hangi oyunları oynadığımı anlatamıyorum.Hala yorganı yüzüme kapayıp uyuyamıyorum ama yüzüm üşümüyor.Şimdi,annemle birlikte izlediğimiz ve annemin sonuna doğru uyuyakaldığı filmlerin sonunu ben anlatıyorum O’na.Hanımelinin balını en son dedem ile yemiştim.Dut yemeyeli ise belki de yıllar oluyor.Artık sabahları sobanın değil, saatin sesi ile uyanıyorum. Ve Gül...Uzun senelerdir görmedim.Ama artık O‘nun kendisi ile ilgili her şeyi bildiğini,O’nun da salıncaklara sığmadığını,bebeklerinin de aynı benim gibi şu anda sadece yatağını süslediğini biliyorum.

Şimdi ise ben,küçükken atladığım o ipin üstünde yürüyorum, evlenip giden arkadaşlarımın ardından ağlıyorum.

Artık; dedem yok,anneannem yok,Gül yok,salıncak yok,bahçemiz yok,arkadaşlıklarım aynı bahçede büyüdüğüm o çiçek gibi narin değil.Terk ediliyorum,acı çekiyorum,sevmek yerine aşık oluyorum,oyuncağım kırıldığında annemin kucağına alıp ‘’üzülme’’ demesi gibi geçmiyor.Şimdi anneme sarılıp susamıyorum,düşüp düşüp dizlerimi değil kalbimi kanatıyorum.

Bu yüzden, büyümekten hiç hoşlanmadım...

2005

10 Eylül 2008 Çarşamba

NEDENSE

halbuki
üstünden
onca köprü
geçmesine
rağmen
nedense
insan yine de
boğulmadan
kurtulmak istemez
içindeki
denizden.

26.02.2008

BAKMA SAKALLARIMA

...sevgili fırat için...

hani kurtuldum diyorum
çeyiz sandığı kadar angarya gençlikten,
yüzümde bitip,
bu sefer de kalbime bulaşan ergenlikten.
hani büyüyorum mutluyum diyorum...

fakat öyle bir zaman geliyor ki,
ne zaman el uzatsam çocukluğuma
leblebi tozu ve horoz şeker geliyor avcuma.
şimdi aşık mı oluyorum nedir,
çocukken sokağımda ip atlayan kızlara?
öyle pek büyüme taraftarı da

değilimdir aslında,
bakma sakallarıma.


08.11.2007

PROTEZ DÜŞLER

ya herşey yalandı,
tek gerçeği sendin
hayatımın;

ya da tek resmiydin
bütünüyle
yalana battığımın.

tek parça
gibi görünsem de
hayatta,

protez düşler
tutuyor beni
ayakta.

çok yaram var
çiçekli gülüşümün altında

aldanma.

4 Eylül 2008 Perşembe

HESAPTA

sonuçta
ayrılmış hayatlar
ve
gamzelerime
dolup taşan
gözyaşlarım.

hesapta
ortak bir aşk.

yaşanmışlık
hesapta.

güya.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

YÜZÜME BAKTIM,BENİ DİNLEDİM

üzülüyorsun,

tutam tutam dökülüyor
düşlerin,
amansız bir hastalığa
yakalanıyorsun.

dar geliyor heryer
sığamıyorsun.

nereye gitsen
içindekileri
kendinle birlikte
taşıyorsun.

ruhunu çekiştiriyor
birileri
teslim etmekle
etmemek arasında
kalıyorsun.

büyümek istedin,
büyüdün.
ablanın eskilerinden
kurtulmak,
annenin kucağından inmek istedin,
oldu.

şimdi
geri dönmek istiyorsun
bahçenin çitine takıp
yırttığın
çiçekli entarinin
içine.
şimdi gözün hala
ablanın elbiselerinde,
ve ömrünü verirsin
bir gece
sarılıp uyuyabilmek için
annene.

çok su geçti
üstünden.

kalp ağrıların,
kayıpların,
yitirdiklerin.

kendini bırakıp,
içindeki çocuğu büyütmendi
en büyük hatan,
kabul etmediğin.

annen saçlarını tararken
''acıtma'' diye bağırıyordun,
şimdi
tutam tutam dökülüyorsun,
tutam tutam;
canını çok yakanlar karşısında
susarken.

şimdi kendinle
yüzleşiyorsun,
çocukken başına
duvak yaptığın
perdelerin
asılı olduğu koca bir evde
yapayalnız boğulurken.

sıkılıyorsun,
ne için geç olduğunu bilmeden
''hiçbir şey için geç değildir''
diyenlerden.

05:00

17 Ağustos 2008 Pazar

RASTLAYACAKSIN;ALAMAYACAKSIN

yaşadıklarından çok
yaşamadıklarını hak eden
yalnız,
çiğnenti bir kadın
diye yazacaklar
hakkımda;

içine seni sakladığım,
senden arda kalanlarla
kapladığım kitabımın
arka kapağına.

rastlayacaksın;
seninle büyüdüğüm,
sensiz öldüğüm şehrin
bir ara sokağında
korsan bir
tezgahta.

alamayacaksın,
bunca yıl sonra
kendiyle bu kadar yüzleşmek
çok dokunur
adama.

BAŞIMDA

benimle birlikte
yanımda ağlayan
dostlarım oldu.

başını göğsüme saklayıp
kollarımda ağlayanlar,

kalbimi kırdıktan sonra
karşımda ağlayanlar,

gittiğimde
arkamdan ağlayanlar da.

hepsi birgün
toplanıp
bir arada ağlayacak
başımda.

ne yanımda,
ne kollarımda,
ne karşımda,
ne de arkamda...

başımda.

KABİR TAHTASI

bilemezdim,
gün gelip
o ağacın
tam da
adının baş harfini
kazıdığım yerinin

başımı örteceğini.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

ANNEN VE ÇİÇEKLERİ

...A. için...

giderken
tokanı çekmecesinde bıraktığın
bir odanın kapılarını

şimdi kapıyor
annen
suratına.

kıskanarak
içten içe öc alır gibi

kimseye birşey söylemeden
susarak,sessizce
asıyorsun kendini;
annenin yazın gittiğinde
sulamaları için bile
kıyıp başkasına emanet edemediği
çiçeklerinden birinin
dalına.


mevsimlik bile olsa
çiçek olmak geçiyor
içinden,
isyan ediyorsun
ömürlük insanlığına.

sen boşver;
kendini asmak yerine
senden daha değersiz
bir çiçeğin dalına,
tutunmaya çalış
kendi toprağına.
kendi toprağı ki;
en sağlam köktür insana.

8 Temmuz 2008 Salı

YAMALARIN AÇILIYOR,YARALARIN İSE KAPANMAYACAK

çektiğin acıya
ortak olmaları için
herkesi seferber etmen
değiştirmiyordu
bunun
senin acın olduğu
ve
asla paylaşarak
azaltamıyacağın
gerçeğini.

acından uzaklaşmaya çalıştıkça
o kadar içine düştüğünü
kabullenmek istemiyordun
bir türlü.

geçici yamaların
açılıyor.
kalıcı yaraların ise
kapanmayacak.

yarısını
bu yarayı almakla
geçirdiğin ömrünün
kalan yarsını
kapatmaya çalışarak
geçireceksin.

hiçbirşey değiştirmiyordu
bu acının tamamiyle
sana ait olduğu,
ve
ne zaman,
hangi bahane ile
neye ağlıyor olursan ol,
gerçek sebebinin
aslında gitmiş
ve geri dönmeyecek
olduğu gerçeğini.

08.07.2008 / 05:30

19 Haziran 2008 Perşembe

ANLARMIŞ GİBİ YAP, SEN YİNE DE ANLAMA

.....burcu için.....

çokça konuşuyor yalnızlığım
çokça susuyorum.
acıtmıyor artık canımı
tuzla buz ayrılıklar.

bana
yaz günü bir kar havası
giden sevgili hatırası.
boş değil çerçevelerim
çocukluğumdan kalma hüzünle
gidenlerin resimleri
konuyor içine.

sağ elimle yazar,
sol göğsümle
severim adamı.
silmeyi de öğrenemedim gitti,
çözüm buldum bende
üstünü karalamayı.

susma diyorsun şimdi bana,
anlat diyorsun,
seni dinlemiyormuşum gibi
geliyor sana.
içim kalabalıktır belki
yadırgama;

yunan ezgili bir aşktan çıkma
gerçeklerle çarpılmış
cümleden çıkarılmış
ayrılığa bölünmüş
toplama bir yalnızlığım
ben sonuçta.

anlarmış gibi yap,
sen yine de
anlama.

25.02.08 / 01:47

13 Haziran 2008 Cuma

ACIM DA,DERDİM DE

acım da yok
derdim de.

yüzümde
acım da yok,
derdim de.

yüz üstüne
çıkamayacak kadar
derinimde.

2008

28 Mayıs 2008 Çarşamba

BENDE KALMIŞ

giderken,
yanına almayı
unutmuşsun
kendini.

2008

23 Mayıs 2008 Cuma

YARALARINI,SARGILARINI

kapamak için
yaralarını
yine dönüp dolaşıp
yarayı açana
gidersin,
yenilesin diye
sargılarını.

ve tekrar
açması için
sargıladığı
yerinin yaralarını.

yaranı
bir başka yarayla
kapatmak için
yine ona gidersin.

sonunda
sargılarını çıkarıp
onun yaralarını sararak
geri dönersin.

ölürsün,
iyileşirsin.

2008

16 Mayıs 2008 Cuma

AÇIK YARA AMELİYATI

senden sonra
sol göğsümden
bir açık yara
ameliyatı geçirdim.

kurtuldum
yaşıyorum ama
sakat kaldı düşlerim.

2008

YAZDIKLARIM YAŞADIKLARIMIN ÖNSÖZÜDÜR

yaşadıklarımın
hepsi değil,
sadece
önsözüdür
yazdıklarım;

yazamadıklarımı
yani,
''içindekiler''i
içime,

seni ise
satır aralarına
sakladığım.

2008

15 Mayıs 2008 Perşembe

İÇİMDE TAŞIYORUM CESEDİMİ

çok korkuyorum;

ya seni ele vereceğim,
ya da sen gittiğin için
üstüme kalacak,
suçlusu ben olacağım

öldürüp
bedenime sararak
içime gömdüğün
kadının.

...

ertelenmiş bir
ihbarsın
arkadaşlarıma bile
edemediğim
ömrümde.

belki de hala
ne olursa olsun
seni iyi bilsinler diye.

rahat nefes al,
delillerini
çok sessiz topluyorum;

unutmuş olduğum yerlerde,
kendi cinayetimi
kendi üstüme
alıyorum.

13.06.2008




14 Mayıs 2008 Çarşamba

SARI KOVAMIZI,BİRAZ GÖZYAŞINI ve KIRDIĞIMIZ KUM SAATİMİN KUMUNU AL,GEL.



...BERK ŞEKİ İÇİN...


beni seninle tanıyor bu şehir.

verecek hiçbir şeyim yok sana

verecek ''hiç'' birşeyim var.

olsun,

sen yine de gel.

ağrılarını,

yokluğunu,

hevesini

al,gel.

biliyorum belki,

çocukken sağlam değildi

hayata karşı kalelerimiz.

olsun,

geç kalmış değiliz.

sen yine de

çocukken kumdan kaleler yaptığımız

o sarı kovamızı,

biraz gözyaşını,

biraz da

oynarken kırdığımız

o kum saatimin kumunu

al,

gel.

11.11.2007 / 03:00

13 Mayıs 2008 Salı

SÜRPRİZİ KAÇMIŞ HEDİYE

gözyaşlarımla
ıslatarak yırttığın
artık içi gözüken
sürprizi kaçmış
kırmızı bir hediye paketiydi
kalbim

her güzel şey gibi
bunu da mahvettin.

2008

TEĞET

sen savruk
ben toparlanmaz bir halde
ayrılmışız iki ayrı yörüngeye.
aramızdan bir ayrılık
teğet geçmekte.

1997

KARANLIK SEBEBİ

o gece
sen gitmedin ki;

bir bir
sokak lambalarımı
kırıp kaçtı
çocuklar.

2008

11 Mayıs 2008 Pazar

CENAZE

hergün kavruluyor helvan.
bekliyorum,
içimde beş vakit ezan
ama
bir türlü kalkmıyor cenazen
avlumdan.

hala
seni iyi bilirdim
demeye çalışıyorum
sanırım ondan.

2008




SIR

çok fazla şey biliyor,
çok fazla susuyorum.

bilmemem ve susmam gereken
ne varsa...

ağlamak bazen
en iyi ilaçtır
adama.

2008

YİNE YANIMDA GÖTÜRÜYORUM SENİ

asıyorum kendimi
hayatımın
boş bulduğum
bir yerine

çıkardım ve masaya bıraktım

ne varsa üstümde.

yine
içime sakladığım
senden başka
hiçbirşey ile
çıkamadım
o taburenin üstüne.

2008

9 Mayıs 2008 Cuma

BEN DE BİLEMEZDİM,DEDEM DE,ANNEANNEM DE

nerden bilebilirdim
beşinci yaşımda
bayramda dedemin bana
hediye ettiği
içi şeker dolu mendile
onsekizimde
dedemin tabutu başında
gözlerimi sileceğimi?

dedem de bilemezdi;
anneannem öldüğünde
adı-soyadı yazılı kağıdı
anneannemin toplu iğne
kutusunda ki
iğnelerden biriyle
tabutuna iliştireceğini.

anneannem de bilemezdi,
o bez bebeği bana dikerken
yıllar sonra
yama zamanının
kalbimle denk geleceğini.

2008

4 Mayıs 2008 Pazar

İKİNCİ PERDE

çatırdıyorum en derinimden.
dökülüyorum pul pul.

güzel bir yüzüm vardı oysa ki.
bu kadar kırık dökük
değildi aynam.

ilk yarısı bitmiş,
ikinci perdede
artık sadece
sonu merak edilen
bir yaşam.

2008

VERDİĞİN ACIDAN YİNE ANCAK SEN KURTARABİLİRDİN BENİ

senin verdiğin acıdan
kurtulmak için
yine sende alıyordum soluğu.

her seferinde
sana sığınıyordum
sana yalvarıyordum
kurtarman için beni
bu acıdan
bir tek sözünle.

dönüp dolaşıp sana sığınıyordum.

gidecek hiçbir yerim yoktu.

bu acıyı paylaşacak,
yarısını dahi olsa
dindirecek
hiçbir yerim
hiçbir ilacım
yoktu.
ne kadar da uzağa gitsem
dönüp dolaşıp
acının geldiği yere,
sana dönüyordum.

bir tek sen kuratabilirdin beni.
dönüşüm yoktu geriye
daha fazla acı vererek
yine sen dindirebilirdin
sonsuza dek.

kendinle yaktığın yerlerimi
söndürecek su da sendeydi.

senin verdiğin acıdan
kurtulmak için
yine sende alıyordum soluğu.

bildiğim halde;
sende olmadığının
kurtuluşumun
ve sana sığındıkça
yaklaşıyor olduğunu
sonumun.

ancak sen kurtarabilirdin beni.
bu acıyla beraber
sığacak hiçbir yerim yoktu.

2008

30 Nisan 2008 Çarşamba

BEN YİNE DE SUYA ANLATTIM RÜYA SANDIĞIMI

ayak sesine kalkmışım
sana uyanmak isterken.

bir bakmışım kapı çarpmış.

sabah kapının önünde bir izmarit,
ki üstüne nasıl basılmış.

sigara sönmüş,
ucunda ağlamaklı bir
küfür yanmış.

yanağımın iki tarafında ki
çukurları giderken yanına almışsın,
yerine
yastığımda bir çukur bırakmışsın.

2004

EN ÇOK ANNEME BENZERİM BEN

en çok anneme benzerim ben.
annem ki;
yüzü koca bir çiçek bahçesi,
ama belki de
içinde bir gül eğrisi.

2003

SAATİ GELDİ

tüm saatler
ayrılığa kurulmuş
ben doğduğumda;
26 yıl sonrasına.

2008

29 Nisan 2008 Salı

ANNE BENİ SALLAR MISIN?

annem
ben
ve iki bardak çay.

alabildiğine deniz
saçlarımızı uçuran rüzgar
kareli masa örtüleri
ve
hemen yanımızda
bir çocuk bahçesi.

ve çocuğuna dönüyor;

''hayat'' diyor
ve başlıyor anlatmaya.

O'na göre anne-çocuk,
bana sorarsanız da
kadın kadına.

çocuğu
hayattan sıkılıyor,
gözü takılıyor salıncağa.

ve kadınına dönüyor;

anne,
beni sallar mısın?
ve düşsem yine
kucağına alıp kaldırır mısın
bu çok sıkıldığım
yerlerden?

çocuğun kadını sigarasını
yarıda söndürüyor,
gülümseyerek kalkıyor
ayağa.
çekiliyor deniz,
diniyor rüzgar,
salıncağın paslı,sessiz zincirleri
çığlık çığlığa.
ve kime sorsanız
çocuk çocuğa.

2008

28 Nisan 2008 Pazartesi

KAPAT ARTIK IŞIĞIMI

yanarak uyanıyorum geceleri.
yanarak.

içimde kalbi doğuştan delik
bir çocuk büyütüyorum,
onu yaşatmak için
kendimi yakarak.

kırılıyor aynalar
düşlerim kesiliyor
olmadık yerlerinden.
ancak durdurabiliyorum kanımı
seni değil,
iyi şeyler düşünerek.

seninle her ne kadar bölünse de,
kendimi toplamam
gerçeklerle çarpmam
ve senden çıkarmam için
uyumam gerek.

ne olur

kapat artık ışığımı
ve dışarıdan da kapımı.

2008

26 Nisan 2008 Cumartesi

BEN YENİLDİM SENİN HASTALIĞINA















ben yenildim
senin hastalığına,
seni kurtarmak isterken.

öylesine büyülüydü ki
bu kavgalı olduğun
hayatın içinde ki
hastalıklı
çaresizliğin,
güvensizliğin,
kimsesizliğin,
sevgisizliğin;
bu yüzdendi
kapıma bırakılan
yardıma muhtaç bir çocuk gibi
seni sahiplenişim.
bu yüzdendi,
hayatımdan
her gitmek istediğinde gönderip,
gelmek istediğinde
kapımı çalarken bile
çekinmemen için

giderken yanına
anahtar verişim.

ve döndüğünde
kendini kimsesiz hissetmenden
korktuğum içindi
senelerce kilidi değiştirmeyişim.

''ben kendime yeni bir hayat açtım''
dedin,
anahtarı kendin teslim ettin.

ben yenildim
senin hastalığına,
seni kurtarmak isterken.

2008

25 Nisan 2008 Cuma

İLKEL AŞK KALINTILARININ YONTMA SEVDASI

yaşanırlığı kalmamış
bir ömür bırakacağım
ardımda.
avuçlarımda
çok eski bir tarihten kalma
ilkel aşk kalıntılarıyla
öleceğim.

seni yazdıklarım kadar
anlatabiliyorum,
yarısı zaten burda.

yaşayıpta yazamadıklarım
yani diğer yarısı
bulunacak odamda,
eşyalarım toplanıp
odam boşaltıldığında.

ellerimin acıdan
kalem tutamadığı günlerde,
sensiz geçirdiğim hergünü
çeltik attığım duvarımda
okunacak kalan yarısı,
kalemsiz
deftersiz
günlerimin yontma sevdası.

2008

MEHTAP















hayatıma
ne zaman gece inse,
tam ortasına vuran
alabildiğine bir ışık hüzmesi.

ayrılıklarımın
acılarımın
yalnızlığımın
yegane tesellicisi,
acıyla sınanmış hayatımın
bana bıraktığı
eli boş ölme tesellisi.

hayatımda bir çocukluk,
üç beş gençlik yılı
hatırası,
beni sevgisiyle altında bırakan
yürek enkazı.

bir ışık hüzmesi,
Tanrı'nın bana
her nisanın ondokuzunda
doğumgünü hediyesi.

25.04.2008

KALMAYI BAŞARAMAYANLARDANIM

gidiyorum demiştin
hala burdasın.

sen kal
ben giderim demiştim
hala ordayım.

anlayacağın,
olmadı sevgili.
sen gittin,
ben kalmayı
bile başaramadım
gördüğün gibi.

hala aynı yerde
sisin üstünü birtürlü
terketmediği şehrimde
her soluğumda
seni çekiyorum içime
ağır ağır,
burnumdan geliyor
gidişinse.

2008

22 Nisan 2008 Salı

NİSAN

yana yakıla
bir nisan daha
bitiyor
beni yaşlandıra yaşlandıra.
ve her sene
doğumgünümden
bir gün önce
senin gittiğin
günü kutluyorum hala.

susarak,
çığlık çığlığa.

2008

DEĞİL

ömrüm değil,
kalbim yetse de
bir daha görebilsem seni.

iyi değilim.
bildiğin gibi değil.

2008

ANNEMİN ÇİÇEKLERİ ÖLMESİN DİYE

birgün benim de tabutum
sessizce gelip geçecek

annemin ektiği çiçeklerin
süslediği balkonumuzun
önünden.
ben yine de
gelip sulayacağım o çiçekleri
geceleri.
ve Tanrı'dan izin almaya çalışacağım
akşam üstleri biraz daha
bizim evin önünde bekletebilir mi diye
güneşi.

2008

14 Nisan 2008 Pazartesi

İKİ KİŞİ,İKİ ŞAHİT,BİR ÖLÜ

sende gidersin birgün,
dersin ki
''ne yaptın ki benim için?''
görmezden gelirsin
yakar yıkarsın bir kalemde
yeni sayfalar açmak için
yalarsın parmak uçlarını
yırtıp atarsın
unutursun

yalan olurum.

ölmem galiba
bak ölmedim de daha.
acıdan bayılana dek
alırım nefesimi
içimde seninle doldurarak
geri veririm
belki böyle böyle kurtulurum

ziyan olurum.

yaşanır elbet
deniz,güneş,gökyüzü
hayat
bitmedi daha
zamanım gelene kadar
elbet yaşarım

yolcu olurum.

gün gelir
bir resim görürüm,
iki kişi
ve iki şahit
birinin adını duymuştum,
diğeriyse gayet tanıdık

toprak olurum.

2008

KEŞKE

aynaya bakıyorum da,
değişmişim biraz galiba.
hüzün dolmuş
dudağımın iki kenarındaki
çukurlara.

pembe kaplı defterimin arasında değil de,
yaprakları sokaklarda
kuruturum ben.

denize karşı yürüsem biraz,
sevgilim hiç gitmese
uzak şehirlere,
anneme yine çiçekler toplasam kırlardan,
ve üstümde yine fistolu eteğim olsa
çiçekli basmadan...

düşüp düşüp yüreğimi değil de,
dizlerimi kanatsam...

2002

EL FALI

çok da umrumda değil
sokaktaki falcı kadının
söyledikleri.
çünkü biliyorum kendimi,
ne uzun ömür, ne de kısmet;
sadece,
yırtık bir sevda haritası
elimin çizgileri.

2001

İNCE FARK

aramızda tek bir fark var
eminim.
karşılaştığımızda
benim yüreğim yanıyor,
seninse sadece tenin.

2001

DELİL

kalbimi sevginden arındırdım.
yüzümden kazıdım
parmak ve dudak izlerini.
bir cinayetin delillerini
yok eder gibi.

2002

13 Nisan 2008 Pazar

HAL BÖYLEYKEN

aşka çalıyor gökyüzü;
sırılsıklam iki ten
buruşuk masmavi bir
deniz üstünde sevişirken.

hangi akla aykırı düşer
seni sevmek;
ben her bana bakışında
gözlerinde boğulup
ellerinin arasında ölürken,
hal böyleyken?

2008

10 Nisan 2008 Perşembe

Kapalı Kalpler Çarşısı


Yalnızsam yalnızım canım, benden başka kime ne bundan ? Evet ben konuşuyorum duvarlarla, aynaların karşısında sayıyorum yüzümde bırakıp gittiği çizgileri...

Güzel saçlarımı da kestim tutam tutam, üstüne basa basa gittiği kalbimi de sıkıştıran benim. Sigara içerken ellerim titriyorsa, ya da bir bardak suyu bile yarıda bırakacak kadar tıkanıyorsam kime ne?

Hep yanlış biliyorsunuz, yağmurdan sonra değil, ben ağladıkça bağlarım göğün beline o renkli kuşağı...Ben sustukça bekareti bozulur gökyüzünün, gece iner, renkler biter. Suskunluk da birşeydir evet ama; bu kadar da sessizlik içimi eziyor. Gidenin nefesi ensesinde, kalanın beş parmağı yakasında oluyor hayatın...

Bir yüzü astarlı, bir yüzü yamalı hayat; sen misin benim yüzümü böyle asan?

Sabah erkenden uyanmayı, bir çingenenin önünden geçerken anneme çiçek almayı, kısa mesafeleri yürüyerek gitmeyi unutturan? Beni hüzünden bir prens edasında ama bir rapunzel masalı kıvamında kurtaran? Gerçeğe çıkmaya çalıştıkça da gittikçe masallaştıran?

Kapalı Kalpler Çarşısı'nın önünde sevdalara yem atanlara neden hiç kızmıyorlar da sonra ağlayınca saçmalayan ben oluyorum? Neden önce buruşturulup fırlatılmış bir hasret mektubu, sonra ağızdan çıkan bir veda sözü ve sonrasında da ağızda tadı kalan bir hanımeli özü oluyorum?

Şimdi bir bir ışıklarını söndürüyorum kentimin, kapatıyorum kapılarını tüm açık denizlere.Yarama sarılıp susuyorum. Kış geldikçe sevdalarımı sarartıp döküyorum. Aşktan çıkarılmış, ayrılığa bölünmüş, toplama ve ucuz bir yalnızlığım ben.

Benim sevdamla bu şehrin boğazı tıkandı kaldı.

Ve ben bu şehirde sensizken bilsinler ki; gelmez biraraya İstanbul’un iki yakası...

2004

9 Nisan 2008 Çarşamba

ÖRGÜ

kaç çileden çıkar
bir hayat?
kaç tane ilmek atarsın
mutluluğu
tam üstüne göre örmek için?
kaç acı arttırır,
kaç fırsat azaltırsın?
ya ipin kalın gelir
ya da şişin,
bir de şekil vermeye uğraşırsın
haraşo,
bir ters,bir düz.
bir de arada kaçırdınmı
söküp söküp baştan
başlarsın.
ters düz olmuşsun
bir de bakarsın.

2003

UCUZ MUTLULUK

bizim için mutluluk,
bir kutu dondurma
ve iki kaşık;
ablam,ben
ve anneannem
annemin ineceği treni
beklerken.

annem uzaktan göründüğünde
trenin sesi kesilirdi
biz çığlık atarken.

anneanneme
en ucuzundan mutluluk;
bir anne ve iki çocuk.

2003

TERSİNE

doluya koysam alır
boşa koysam almaz.
bu aralar herşey tersine.

yağmurum üşütmüyor,
kar topluyor güneşimse.

2001

SEVDALIK KUŞ

bir dükkan köşesinde
satılık değil,
senin göğüs kafesinde
sevdalık bir kuş olsaydım,
kanatlarımı kendi ellerimle kırardım.

2001

KAR ÇİÇEĞİ

kar eridikçe
solar çiçekleri.
aldanma güneşe ne olur,
bekle beni.

2002

İP

yüzüme bakma
git.
ayrılan biz değiliz,
sadece
inceldiği yerden
kopan bir ip.

2002

PASLI MAKAS

birlikte öldürdük birbirimizi
suçlusun diyemem.
paslı makasın iki ucuyuz
nedeniyse nedensiz,
bir o kadar ucuz.

2002

8 Nisan 2008 Salı

BALLI SÜT

yine olsa da
başımı okşasa dedem
gözlerim kamaşırken
yüzüme vuran güneşten.
ben de ona ballı süt yapsam
geceleri uykuları kaçtığında,
kalbi teklerken.
ve içimden ağlasam
o içerken.

başka birşey istemezdim,
bir de el sallayabilseydim
O giderken...

sevgili dedem için/2002

ÇOCUKLUK AŞKI

ip atlarken
karşısında
saçlarımı savurduğum
bir sevdam vardı
kısa pantolonlu.

pantolon uzadı
ipler koptu.

2002

GELİN

sevgin hergün biraz daha
içimi acıtarak birikse de;
o imzayı atmaya hazır bir gelin var
tellü duvaklı yüreğimde.

2002

HARABE

iki çatal yol gibi ayrılmışız.

Mevsimler sonra;

İki virane,
İki yıkık dökük,

İki harabe ev gibi


Karşılıklı oturmuşuz

Sus pus...

Birbirimize yaslanmışız

Yüzümü kapamışım,
Dizlerime saklamışım


Yorulmuşuz

dermanımızın ütüsü kaçmış
Gözlerimiz buruş buruş.

Belli,
Ayrıyken de

Acımışız.

Ve anlamışız;

Yan yana iki dar sokak
Ayrıyken bir çıkmazmışız.

2004

SADIK YALNIZLIK

bir adam;
elinde sigara,
uçurumun başında.
yağmur değer sesine
gidene şarkısını söylerken.
ve bilir,
yalnızlığın daha sadık olduğunu
koyu tenine bırakılan öpücüklerden.

2004

YANILGI

pazarda
defolu diye
ucuza satıyorlar
kalbimi
bir ayağı kırık
tezgahlarda.

alıp evine götürse,
açsa içimi
bir bakar ki
birtanem dediği
aslında
bin parça.

2004

KURTLANIYOR KALBİM

çıplak ayaklarıyla
içime basa basa
canımı yakarak geliyor yaz.

ve bu zamanlarda
birkez ağladıktan sonra
kurtlanıyor kalbim,

mevsimi geçiyor sevdanın.

2004

YALANA YAKIN

Astarı yırtılmış yüzümün.
Ben bu kadar küskün bir bahar
görmedim.
elimde
inci bir kolye kırılıyor
boş kalıyor bağrım,
kendimi tamamlayamıyorum.
aynalarda yabancı bir kadın,
sanki gerçekten uzak
yalana daha bir yakın.

2005

7 Nisan 2008 Pazartesi

EMRE İTAATTİR ANLAMAK

Biliyorum,
Olduğun yerde kalıyorsun
Çünkü,
Hiçbir yerde yok
Gitmek istediğin
Yerin adresi;
ne bir
Ucuz şarap tadında,
ne eski bir aşk kanamasında
ne de
Çıplak bir kadın coğrafyasında.

Anlıyorum.

Sensin,
Belki inanırlar diye
aldanarak sakalına
Dağılmış
Saçına başına,
Büyüdüğüne
İnandırma
Savaşında,
herşeyi anlatma
çabasında
anlaşılamamazlık
ya da kırma
korkusunda,
çocuk,
aceleci.

çok güzel
konuşmak seninle.
Ne zaman
Aklım çıksa yerinden
Kime küsse kalbim,
Bitmiş bir aşkın
ya da
yetişemediğim bir
hayatın ağıtına
ne zaman ağlasam
sen ıslanıyorsun.

bazen,
yanımda
çok acıklı cümleler
getiriyorum sana
alıyorsun.

kızmıyorsun hammallığıma.

Anlıyorsun.

2008

İSTANBULLA

İstanbul’la oturduk karşılıklı.

ben içimde ki seni döktüm,

O, gözyaşlarını

pul pul...

Boğazın düğümlendi;

istersen bir bardak

Deniz iç İstanbul.


2004

BİYOGRAFİ

81’in başında bir hayat,81’in başında bir hayat

Önümde bir fotoğraf
86’da
Bir masada
3 kişi
Annem,ablam ve ben.
5 mumlu bir pasta,
Üflüyorum
Gülümseyerek.

99 un ortasında
Mehtap.
2001 de bir ölüm,
Ki bir vurgun.

26’tının içindeyim,
2007’nin temmuzunda
Bir aşk
doğum sancısında.

2007’nin sonundayım,
Hayatımın ortasında.

81-2007
Ağrıma giden şeyler olmadı değil.

Şimdi
Mumları 5’e katladım.
o masanın başında
Oturup içiyorum
Kanımda
6. duble

Fotoğrafta
Tek başıma.
Önümde bir fotoğraf
86’da
Bir masada
3 kişi
Annem,ablam ve ben.
5 mumlu bir pasta
Üflüyorum,
Gülümseyerek.
89'un ortasında
Mehtap.
2001 de bir ölüm,
Ki bir vurgun.
Vurgun ardından
Bir aşk ki,
7 sene sürgün
26’tının içindeyim,
2008 ’ in ve
Hayatımın ortasında.
81-2008
Ağrıma giden şeyler olmadı değil.

Şimdi
Mumları 5’e katladım.
o masanın başında
Oturup içiyorum
Kanımda
6. duble

Fotoğrafta,
Tek başıma.