Hürriyet

Bumerang - Yazarkafe

21 Haziran 2015 Pazar

Yorgun Şiir

ben hiç gemi yapamadım kağıttan,
oysa ki
kağıt topluyordu babam.

annem gözyaşlarını hep eliyle silerdi,
mendille doluyken benim torbam.

kalan yarısını kağıda sarıp 
eve götürdüğüm yemek değildi;
eti anneme,
kağıdı babama

benden ilk armağan...


21.06.2015 - 03:47

18 Aralık 2014 Perşembe

UCUZ BİR SEVİŞME SONRASI

açık camlar,
çoğunlukla kalp kırıkları yerlerde,
kime sarılsam senin kokun,
sana ait eşyalara benzeyen objeler

hayatıma giren adamlar beni hiç sevmediler.

seni aldatır gibi sevişiyorum,
sana koşar gibi çıkıyorum evlerinden;
utanarak uyanıyorum,
aynaya baktığımda
gördüğüm suretinden.

ucuz bir otel odasında,
ucuz bir şarap ardından,
ucuz bir sevişme sonrası
söndürdüm seni kül tablasına.

30 Eylül 2014 Salı

Bu hafta yıllardan 1987 olsaydı...

Bugün çocuk olsaydım, annem ablam ve beni bu hafta sonu alışverişe götürüyor olacaktı.
Bayramlık elbiselere ilk kez aşık olmuş surat ifadesi ile  kalbim çarparak bakıyor olacaktım. Ablamın geçen yıl ki bayramlık kıyafeti yepyeni duruyor ise ben onu giyinecektim. Ablama bana çaktırmadan extradan önümüzde ki 2 sene de giyebileceği 1 beden büyük pantolon ya da etek v.b bir şey alınacak, bana da ağlamayayım diye bir çorap v.s bir şey... Dayılarımızdan birisi, ya da Pertev dayım yanımızda ise de bir tane barbie bebek... Annemin iki elinden tutarak renkli kırmızı/pembe poşetlerimizle eve dönüyor olacaktık. İçimizde eve gider gitmez açıp giyinip anneannem ve dedeme gösterme hevesi ile, yüzümüz al al...

Dedem kurbanı çoktan almış olacaktı. Bu hafta içi neredeyse her gün ona 'dede beni ineğe götür sevelim' diye tutturuyor olacaktım ve o beni kurbanı ortak kestiğimiz ve bahçelerinde duruyor olan ilkokul öğretmenimin evine götürüyor olacaktı. Bahçeye girdiğimde önce öğretmenimin babası ve aynı zamanda Sarıkamış'ta da annemin ilkokul öğretmeni olan Yaşar Yavuz bahçeye inip yüzümü sevecekti. Eşi Güllü teyze bize çay ya da limonata ikram ediyor, öğretmenim de sarılarak hoş geldin Çiğdem'ciğim diyor olacaktı. Dedem elimden tutacaktı ve bahçede ilerleyip ineğin yanına giderek onu sevip ot ve su verecektim.

Dedemle birlikte pazara gidiyor olacaktım. Önce pazarda ki tüm tezgahları dolaşıp fiyatlarını sorup, nereden ne alacağını aklında tutan dedem ile 2. turda sebze ve meyve alışverişi yapıyor olacaktık. Yine pazardan çıkarken en son tezgahta kilo ile gofret satan amcadan bir poşet çikolatalı fındıklı kilo işi gofret alıyor olacaktı bana. Kurban için bıçaklarını çoktan bilemiş, et şiş yapacağı şişlerini de sandıktan çıkarıp temizlemiş olacaktı. 

Anneannem mutfak alışverişini çoktan yapmış olacaktı. Bayramda ne yenecek, ne içilecek, kurban eti nasıl istiflenecek, ihtiyacı olan kimlere verilecek hepsinin plan programını yapmış olacaktı. Dedemin çok sık giyinmediği en yeni gömleği ve cebine koyacağı mendili bayram için dolaptan çıkmış, ütülenmiş olacaktı. Anneannem özel günler için sakladığı yazmalarından bir tanesini yıkayıp ütüleyip bayrama hazır etmiş olacaktı. 

Hem annem işe gitmeyeceği, hem de ablamın okulu tatile girdiği ve evde olacakları için benim mutluluğuma diyecek yoktu. Kimlerin elini öpeceğim, kim ne kadar verir, kaç param olur hesabını çoktan yapmış olacaktım :)

Annem aşağı yukarı 1 hafta önceden bir kutu çikolata alıp salonda ki vitrinin en üst bölmesinin içine koymuş olacaktı. Ve ben her gün, anneannem mutfaktayken, dedem namaz kılarken zaman kollayıp, gizli gizli sandalyeye çıkıp o kutunun içinden 1'er 2'şer tane çikolatayı yiyor olacaktım ve şu sıralar o kutunun içinde 10-15 çikolata eksik olacaktı. Kapıya şeker toplamaya gelecek olan çocuklar için bile çikolatanın, şekerin en güzelinden almış olacaktı annem. Vitrine tırmanıp o ulaşılamaz çikolatadan yeme fırsatım olmadığı zaman da çocukların çikolatasına şekerine dalıyor olacaktım.

Muhtemelen bu akşam vitrinden çıkarılan misafir tabakları silinip temizleniyor olacaktı. Kalacak olan misafirlere yüklükten yastıklar, yorganlar çıkarılarak 'bu yastık Yücel'e, bu yorgan Hikmet'le Nursel'e, bu döşekler çocuklara...' yatak yorgan ayarlanıyor olacaktı.

İnsanın yaptığı en güzel kahvaltı, yerde 20 kişi içinde olanıymış.. Yattığı en huzurlu uyku, yün yastık-yorgan ile yerde döşekte olanı.. Giyindiği en güzel kıyafet ablasının eskisiymiş.. Yediği en güzel gofret, pazarda kilo ile satılanmış.. Yediği en güzel hamur işi, anneannesinin su böreği için açtığı yufkaları suda haşlarken yırtılanları yanında bekleyip yediğinmiş... Yediğin en güzel çikolata gizli gizli olanı.. El öptüğünde kıymetli olan sana verilen para değil, bugüne kadar saklayabildiğin bez mendillermiş.. En güzeli yeni satın aldığın değil, en temiziymiş...








26 Ağustos 2014 Salı

hayat anlattığında anladım... özür dilerim...

Hayat bazen hiç ilerlemiyor, pili bitmiş saat gibi öylece duruyor olabilir karşında.

Neyi anlıyorsun biliyor musun hayat durduğunda?

Çocukken annene beğendiğin bir şeyi gösterip istediğinde 'önümüzde ki hafta alırız olur mu' dediğinde belki de ay sonuna yaklaştığını anlamadığını...

Okuldan geldiğinde anneannen içine şeker ve ekmek doldurduğu sıcak sütü önüne koyduğunda, 'anneanne çok şeker-ekmek koyuyorsun, sevmiyorum bunu istemiyorum' diye kızdığında aslında onun akşam yemeğine kadar karnın doysun diye olduğunu anlamadığını...

Ayağında terliklerinle yürürken, deli gibi bir yağmur boşaldığında tepene, küçük ayaklarınla hızlı ve sık adımlarla yürümeye çalışırken sen, terliğin koptuğunda, deden hayatta en sevdiğin şeylerden birini yapıp seni sırtına aldığında, bir süre sonra indirip sokakta naylon poşet arayıp bulup terliğini ayağına bağladığında 'yürümeyeceğim, yine sırtına al dede' dediğinde sana 'gel elimi tut, yürüyelim can' diye karşılık verdiği için ağlamaya başladığında, yarısını seni sırtında taşıyarak çıktığı o dik yokuşu anlamadığını...

Parkta oynarken, ablana ve sana alınan horoz şekerini yerken yere düşürdüğünde, ağlamaman için ablan kendi şekerini uzattığında, belki de hiç onun gözünün içine bile bakmadan alıp yemeye devam ettiğinde, aslında ablanın değil; senin gibi o şekeri çok seven ve onun da senin gibi 1 şeker hakkı olan bir çocuğun o an senin için ne yaptığını anlamadığını...

Hayat durduğunda, hemen kızma ona. Dinle, bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir sana...










17 Haziran 2014 Salı

ÇİLEK RENGİ

çilek reçelinin taneleri
misafire kalsın diye
ekmeğini kenarından batırır
bir emekçinin çocuğu.

ve ömrü boyunca
çilek tadında bir hayata
kenarından bakmakla kalır
çoğu.

çilek renginde
geçemese de çocukluğu,
mezarının başından
su içmek için geçecektir;
Tanrı'nın rengarenk boyayıp
gönderdiği
kuşların yolu.

11 Haziran 2014 Çarşamba

YANGIN DÜĞMESİ


hayatını saran her yangından,
kolayca kırıp kurtulabilmek için
sol göğsüme asılı bıraktığın
kırmızı yangın düğmesiydi kalbim.

acil çıkış kapısıydım
içine düştüğün her buhranın.

2008

BABAMIN ŞEREFİNE

başka babaların tuttuğu
balıkları yemenin yerine,
babamla balık tutmayı isterdim
güneşli bir Pazar gününde.
şimdi o balıkların yanına
bir şişe açıyorum
babamın şerefine.

2002

14 Nisan 2013 Pazar

mehtap,zerrin,seda ve bana...


yaşamın bizi içine almadığı
o zamanlar
(ki sen bilirsin)
nasıl bir buhrandı öyle
arkadaşım,
şimdi tam ortasından bakıp gülümsediğimiz hayat?
bir şeyler yoluna mı giriyordur nedir,
yüzümüzde böyle alaycı bir gülümseme,
dilimizin ucunda 9/8 'lik bir nakarat.

09.11.2007 02:30

saçları tutuşmuş çocuk


şimdi tutuşuyor saçları
yardıma muhtaç
içinde ki çocuğun.

yol yordam bilmez
taze gelinlik kız gibi
senin İstanbu'lun;
sokaklarına sokulduğun.

böyle omuzlarında
derme çatma bir sevda yükü,
saçı başı dağılmış bir umut,
iki eli kanda olsa da
mutlaka bir uğruyor sabahına.

şimdi tutuşuyor saçları,
yardıma muhtaç
içinde ki çocuğun.

ve sen de ben de biliyoruz;
şekeri elinden alınmış, alınmamış,
bizden başka
umurunda değil çoğunun.



06.11.20007

şarkılarını


ne kadar susarsam diyorsun
o kadar anlamlı olur.

hücreme dönsem diyorsun
nasıl bir yalnızlıktır ki
bu kalabalık içinde;
içinden çıkamıyorsun.

terörist bir gecede
pusuya yatmış hain bir sevdayla
söylüyorsun şarkılarını.
sesin çarpıyor duvarlara,
içinde seni susturmak isteyen
beklenmedik bir hüzün çalıyor kapını,
buyur ediyorsun başınla birlikte,
gelip şurana bir yumruk tıkanıyor;
inadına
daha bir yüksek sesle söylüyorsun
şarkılarını.

05.11.2007

belki ben

belki ben
o günden sonra
daha yaşlı ve ölümcül,
nefesimi daha hızlı alıyor,
daha seyrek veriyorum.
kordonu dolanıyor hayatın boynuma...
belki ben
o günden sonra
daha doğumsuz,daha soluksuz.
çocuk bulunuyorum bir ocak ondördünde,
ölü bulunuyorum bir nisan onüçünde.

23:45  07.08.2007

7 Nisan 2013 Pazar

ANNEMİN ADINA

çocukken
beni yaraladığı için
annemin kızdığı
taşlar,
yollar,
ağaçlar,
kediler,
özür diliyorum hepinizden
O'nun adına.

anlamıyormuşsun
açılmadıkça
sol yanına.

başka bir şeymiş
yara.

bambaşka.

2 Nisan 2013 Salı

VELHASIL

adın
yazdığım en güzel şiir
dudaklarıma.

çoğunu unuttuğum
çok şey yazdım,
tek hatırladığım
bıraktığın acıyı
ne yazsam anlatamadığım
satırlarımda.

bir ellerin
aklımda...
kendi ellerimi
birbirine kavuşturuyorum
özledikçe
onları da.

velhasıl...

ucuz bir otel odasında,
ucuz bir şarap ardından
ucuz bir sevişme sonrası
söndürdüm seni
kül tablasına.

26 Mart 2013 Salı

YÜZ YILLIK AŞK

hiç düşündünüz mü
posta kutularının
neden artık kilidi olmadığını...

çünkü ağzı açık bekler
apartman girişlerinde
gidip de dönmeyen,
kendini unutturan
sevgilisi mektupları...

HASRET

yaşlılıktan diyorlar.
yaş değil,
hasrettir kemale eren
bilmiyorlar.

sakallarım diyorum...

yüzümü yüzüne sürmeyeli
ağardılar.


YANGIN DÜĞMESİ


hayatını saran her yangından,
kolayca kırıp kurtulabilmek için
sol göğsüme asılı bıraktığın
kırmızı yangın düğmesiydi kalbim.

acil çıkış kapısıydım
içine düştüğün her buhranın.

2008

25 Mart 2013 Pazartesi

kalbim

yine düştün yollara.
kaybolmuş çocuk gibi ağladın durdun,
kendin gibi yorgun
yitik bir şehrin sokaklarında.

torbanda umut,
torbanda sevdaya dair ne varsa,
bölüştün durdun
kendin gibi kanadı kırık kuşlarla.

yalnız değilsin kalbim.
bir sabah güneş doğar,
seninle baştan başlar,
yeniden kurarız bu şehri.

ağlama.

15 Şubat 2013 Cuma

kim bilir, olabilir...

seninle mavi olabilir gökyüzü,
eskiyebilir kitaplar
ve çarşafın bir yüzü.

kim bilir, olabilir...


kimi öpsem yakışmıyor
dudağımın rengi
tenine.

belki bir gün
sen gibi bir sevdaya tutulurum.
kuşlar saçlarıma tutunur,
ben sana.

kim bilir, olabilir...










23 Ekim 2012 Salı

hayat benimle sek sek oynuyor

Kendini, kapısı üstüne kapanmış karanlık dört duvar bir hayatta bulursun bazen. Kapıya vurulan zincir düpedüz yüreğine vurulmuştur aslında, hayatından ziyade. Dışarıda ki ışığa dalarsın ve o ışıktan faydalanan insanları kıskanırsın. Çiçekleri, böcekleri, gülümseyerek, göğsünü gererek pencerenin önünde güneşe ''merhaba'' diyenleri 
bile...
                                                 


Öylece kaldığın kapının ardına, yere çöker, artık kapının diğer tarafında kalan hayatına ağlarsın. Seni bırakıp gidenlere, cennete gönderdiklerine, kendinden kaybettiklerine, yanındayken bile çok uzağına düşenlere, çocukken atladığın ve inceldiği yerden kopan ipine, kaybolan misketlerine, topraklı yoldan silinen üç tekerlekli bisikletinin izine, yitip giden çocukluk hayallerine..

Hala, sokakta oyun oynayan bir çocuk vardır içinde; sen ise sakat kalmış ruhun ile oturduğun yerden adım atmaya çalışırsın; o kapıdan karanlık hayatına sızan ışığa doğru, kendince... Koltuk altların acımasın diye değneklerine sardığın sararmış göz yaşı bezlerine silersin gözlerini gizlice. 

Ve birgün uyanıp aynaya baktığında rastlarsın; hayatın senin çizdiğin yerden izlerini silip, yüzüne çizdiği sek sek çizgilerine...

18 Mayıs 2012 Cuma

çiğ'dem

aşk seninle yağmurdu gökyüzünde.
belki de bu yüzden hep 
yağmurda dişari çikarim,
sirilsiklam olmak için seninle... 
islattikça hiç gitmemişsin gibi düşünürüm
bir nebze su serpilir içime..
ne zaman yağmur yağsa 
bilin ki iki çiçek açiyor bir yerlerde.
biri benim yüzümde,
diğeri dedemin üstünde..
ve dinen yağmurla giderken,
yapraklarin üzerinde hatira birakiyor
koyduğu adimin ilk hecesini de...


12.05.2012 - en iyi arkadaşım dedem'e..

20 Aralık 2011 Salı

Kİ BENCE SADECE, SANIYORSUN



Şiir : Çiğdem Yücel
Seslendiren : T.Emre Eke

1 Eylül 2010 Çarşamba

TERLİKLERİN

birgün habersiz gelirsen
kapımın önünde ki
ayakkabılara aldanıp da
geri gitme,
kalabalık değildir evim.

ben koyuyorum
gözüme batmasın diye
yıllardır
çıkardığın yerde
öylece duran
terliklerin.

24 Ağustos 2010 Salı

KUMBARA HIRSIZI

harcına tepeleme acı koyulduğunda

tutanlardanım;
bir tutam mutlulukla renk alanlardan.


ne kadar ağlarsan
o kadar çürüyor kökün;
heran düşecekmiş gibi sarkıyorsun
kokmuş ve ince bir bağla
tutunduğun hayatından.


nedir büyüten insanı;
nedir bugün tekbaşına
düşmene izin vermeyen
birzamanlar
annenin kucağına alarak
indirdiği salıncaktan?


kendi kumbarasının
hırsızıdır insan;
zamanı,
onca yıl biriktirdiği
kendinden çalan.


çocukken rüyalarımda
rüzgara koşan
çok güçlü bir atdı babam.
günahını mı alıyorum acaba
hiç yoktu derken;
yoksa bana mı geliyordu,
ayağı kırıldı da
yol kenarında vurdular mı başından?

hiç bilmediğin bir şeyi
geçiremezsin aklından.
avutmaya yeter seni
kendine çıkardığın pay
mutlu bir masaldan.
atlar ölür,
hayatta kalır
annem gibi prensesler
pamuktan.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

ANNEM İÇİN...

annem,
yol arkadaşım;

seni her düşündüğümde
ve yüzüne her baktığımda;
''Tanrı bana ne kadar cömert davranmış''
diyorum.

mutlu yıllar;
neresinde kaldığımı
unutmamam
ve soluklanmam için
bana hediye edilmiş
hayat ayraç'ım...


01.05.2010 -11:00

1 Mart 2010 Pazartesi

YARALARIMI GÖRECEKSİN DİYE UTANDIM VÜCUDUMDAN

sen yalnızlığıma bulduğum
en iyi kılıftın.
örtpas edemediğim acımın
yüzüme
en iyi yansıması.
erken teşhis de
kurtaramadı beni,
gittiği anda
vücudumu saran
o iltihaplı yaradan.
kendimi yaksam da
arınamam
sana
seninle sevişir gibi görünüp
tam tersine seni aldattığım
adamdan.
belkide
yaralarımı görmeni istemediğim için
sen bakarken utandım
vücudumdan.

9 Şubat 2010 Salı

YOLUN DÜŞERSE UĞRARSIN KENDİNE

sen
hiçbirşey yaşamamış gibi
hayatın o anlamsız boşluğuna
attın kendini.

artık seni
yolların götürdüğü bir yer
yok.
zarflara yazacak bir adresin,
acılarını hafifletecek
dost sarılmalar,
nefretini dindirecek
sevişmeler
yok.

kalbini yamalamak için
vakit yok.
bulsan da,
kanamaya başlarsın
daha ipi geçirmeden
iğneye.

şimdi artık
sadece
yolun düşerse
uğrarsın kendine.

6 Şubat 2010 Cumartesi













annenin kucağından
indiğin gün
hayata taşıdılar seni.

kendi dalından düştüğün gün
kendine...


yerden kesildiklerinde
aşka.

taşıyamadıklarında
yalnızlığa.

bak,
değmemiş yerleri temizler;
yalnızlığa,kendine,aşka...

ve hayata.

5 Şubat 2010 Cuma

BELKİ,KÜÇÜK BİR FARKIM...

geri dönmek istedim
kapıdan.

elimi tutsa incinecektim,
öpse
kırılacak.

saçlarımı taradı
yüzüme aşık adam.

biriydim işte
şehirde sevdiği kadınlardan.

belki
küçük bir farkım;
giderken dudağımda
şarabın rengi kaldı;
olmadım,
kadehinde dudak izini
bırakanlardan.

3 Şubat 2010 Çarşamba

İYİ GELİR YARAYA YAĞMUR

gün gelip
en büyük yaramı
yağmurda alacağımı
bilemezdi,
çocukken
yağmur yağdığında
ıslanıp hastalanmamam için
eve çağıran annem.


kısa ve sık adımlarla
sırılsıklam
dönüp gittiğin gün sen.

şimdi
kanayan yaralarım
temizlensin diye
sadece yağmur yağdığında
çıkıp
uzun yürüyüşler yapıyorum.

''yağmur suyu iyi gelir yaraya''
derdi dedem.

ben dışarıdayım demektir
evlerine kaçıştığında çocuklar.
yağmurun açtığı yaraları
yine yağmur kapar.

17 Ocak 2010 Pazar

BENCE SADECE SANIYORSUN

şimdi kurtuluyorsun yangınlarından.
geberik bir yalnızlıktan,
sokakta havlayan karanlıktan.
ki bence sadece
''sanıyorsun''.
bir bekçi düdüğü yaklaşıyor kulağına,
akşamdan kalma başını kaldırıyorsun masandan,
kalp ağrısıyla uyuyorsun
geç vakitlerde.
sokak kadınlarının seslerinden,
bin dudak izli esmer tenlerinden
ayrılıyorsun o vakit.
bir bekçi düdüğü sızıyor odana;
en az sokak kadar yalnız,
en az sokak lambası kadar fahişe
göz kırpıyor sana yinelenen sevdan.
ve büyüyorum diyorsun içinden;
ve soruyorsun kendine
''giden miydim, yoksa benmiydim kalan'' diye.
içinde bir şehir yanıyor,
alevleniyor saçların,
hayat ağrısı hücrelerine sızıyor
büyüdüm diyorsun;
ki bence sadece ''sanıyorsun''.

2007

GÜL REÇELİ

annem
yaptığı gül reçeline
yüzünün rengini katar.

bu yüzden
tarifi imkansızdır,
tutturamazlar.

2005

FISTIKLI HELVA

ne zaman
bir çocuk ölse
evdeki
helva kokusuna gelir
bütün çocuk ruhlar.

çünkü
onlar da bilir,
evden çıkmadan önce
annesinin kulağına
ne fısıldadığını o çocuğun;
''fıstığı bol olsun''.

14.04.2008

EN İYİ ÇİLİNGİR YALNIZLIK ASLINDA

sebebin ne olursa olsun,
ne olursa olsun bahanen,
içine düştüğün karanlıktan
kurtulmak için
bulduğunu sandığın
anahtar
uysa da,
açamaz bazen
kendi kilidini
döner durur yuvasında.

zorlama,
dışında kaldığın kapının
en iyi çilingiridir bazen
yalnızlık aslında.

29.11.2008

BEN DE BİLEMEZDİM,DEDEM DE,ANNEANNEM DE

nerden bilebilirdim
beşinci yaşımda
bayramda dedemin bana
hediye ettiği
içi şeker dolu mendile
onsekizimde
dedemin tabutu başında
gözlerimi sileceğimi?

dedem de bilemezdi;
anneannem öldüğünde
adı-soyadı yazılı kağıdı
anneannemin toplu iğne
kutusunda ki
iğnelerden biriyle
tabutuna iliştireceğini.

anneannem de bilemezdi,
o bez bebeği bana dikerken
yıllar sonra
yama zamanının
kalbimle denk geleceğini.

2008

GRAMAJ

çocukların ulaşamayacağı
yerlere saklamalı
sevdaları.
kaldı ki, beni bile
öldürmeye yetiyor
bir öpücük gramajı.


2002

NOT

küçük bir kağıda
adımı soyadımı yazıp
asacaklar
ayak baş parmağıma.

bıraktığım
son not olacak
hayata.


24.08.2008

COĞRAFYA

ayaklanıyor sıra dağlar,
şehirler yer değiştiriyor,
denizler taşıyor
vemaviye boyanıyor vadiler,
tozlu yırtık haritamda.

sen imkansız diyorsun,
halbuki herşey mümkündür;
yalnız ve ağlatılmış
bir kadın coğrafyasında.

03.12.2008

16 Ocak 2010 Cumartesi

HAYAT ETİKETİ

sen üşüme diye
yaktım kendimi.

artık
geriye almaz beni;

üstümden çıkardılar
hayat etiketini.

15 Aralık 2009 Salı

KURTULAMAYACAKSIN ÇIKARDIĞIN YANGINDAN

herşeye
seni bitirmek için
başlıyorum.

kim gelse
yabancı,
kim dokunsa,
seni aldatıyorum.

belki de
sana ait olduğum için
bu kadar sevdiler beni.

senin hayalinle
baş edemedikleri için,
çekip gittiler.

nereye yürüsem
senin kapına
gelmiş buluyorum
kendimi.

kurtulamayacaksın
çıkardığın yangından.
çıkamayacaksın,
kendini içimde unutup
üstüne kilitlediğin
kapıdan.

00:46 15.12.09

12 Aralık 2009 Cumartesi

ÇOK BENZER İNTİHARA

hayata
sığıntısın sen;
içinde
koparamadığın bir çığlıktan
ibaret.

bekleme,
gelmeyecek.

günden güne
unutmaya çalıştığın adam
aslında içten içe
çığ gibi büyüyecek.

ve kurtulma ümidiyle
içinde ki o çığlığı
kopardığında,
yine sen olacaksın kalan
düşürdüğün o çığın altında.

bekleme.

belki de
hiç olmadı.
bu,
yarattığın boşluğun
hayalidir aslında.

hayalden ibaret adamlar,
sadece
hayal kurdururlar insana.

ya içinde ki
koparamadığın çığlıkla
yaşayıp öleceksin,
ya da çığlığını koparıp
kalarak o çığın altında.

ikisi de ölümdür;
biri kabullenmek,
diğeri de çok benzer
intihara.

09.12.2009

BOYNUN

sen gelirsen,
rolüm biter.
ağlayarak sarılırım
boynuna.

boynun ki;
öyle güzel,
öyle beyaz,
öyle uzun,
öyle sıcak.
ne gözyaşlarıma şahit,
öyle ağlanası.

benimkiyse
hala sana
kıldan ince.

28 Ekim 2009 Çarşamba

KAYIP EŞYA DÜKKANI

sen gittikten sonra
çok şey
değişmedi hayatında.

senin bir yerlerde unuttuğun kadın,
elden ele geçerek
bırakılmış gibi
bir kayıp eşya dükkanına.
yıllardır
öyle bekliyor hala
kalbinden asılmış olarak
duvarında.

18 Eylül 2009 Cuma

EKMEK KIRINTILARI

sendin
günah olmasın diye
hayattan süpürülen
kırıntıları,
annenin
kavgayla böldüğü
ekmeğin.

ne hayallerle
ve umutlarla
büyütüldün,
acıyla yok oldu
bedenin.

bana
yabancı bir tarafı
yok hikayenin.

12 Eylül 2009 Cumartesi

ACISINA YENİLEN AT

sana çare olmadığımı
zamanla
öğrendin.

içine girdiğinde
alıştığın
o küçük hayatı
dışarıdan baktığında
hep küçümsedin.

sen aslında
o büyüttüğün hayatında
birtürlü
sevgiye dönmeyen
bir dildin.

fotoğraflarımda,
masumuyetimin
hüzünle karışarak
yüzüme çökmesinden
tam sıkıldığım o anda
yüzüme oturan
öfkeydin.

anahtarlarımı
boynuna astıkça
kilitlendin.

bundan sonra
bir adım daha
ötesine geçemem
aramıza çektiğin
o ipin.

duvar örmekten
daha iyidir deme,
sen anlayamazsın
nasıl bir his olduğunu;
sana gelirken
bir duvarı aşamadan değil de
bir adım da geçemeden ipi,
ölmenin;

bir parçasından,
ve yüzlerce kastan
bu denli güçlü
yarattığı halde Tanrı'nın,
nasıl bir şey olduğunu
acına yenilmenin.

içimde acıklı bir
keman sesi,
sesi nasıl olabilir ki;
aynı benim gibi güçlü ve
acıyla ölmüş bir atın
kuyruğundan telleri.

29 Mayıs 2009 Cuma

ÖLMEK

demiştim ki;
''tek dileğim
merhametli bir
mezar bekçisine düşmek.''

sularsa
üstümde açar;
ne gözüm arkada kalır,
ne de öksüz,
penceremin
önünde ki
çiçek.

bugün
şöyle bir
başımı kaldırdım,

ne bekçi kalmış,
ne çiçek...

işte böyle birşey
ölmek.

29.05.2009 - 20:00

27 Mayıs 2009 Çarşamba

SABAH KAHVESİNİ YUDUMLUYORDU KALBİMİN VERANDASINDA

...en iyi arkadaşım, dedem'e...

bir sabah
uyandığımda,

yalnızlığım
eşyalarımı toparlamamı
bekliyordu,
gittiğin
yere kurulup
sabah kahvesini
yudumlayarak
kalbimin verandasında.

birkaç eşyam
ve
giderken
cebinden düşürdüğün
mendilinden başka
hiçbir şeyi
koymamı
beklemeden
bavuluma,

aldı beni.

yaka paça.

terliklerimle
çıktım yola.

üzülme,
yanına da
yalın ayak geleceğim
nasıl olsa.

BAKTIĞIN HERŞEYİN ARKASINA DÜŞÜYOR GÖLGESİ












...T. emre eke' ye...

geçtiğin yerlerinde
hayatın yelesi
yüzünle savruluyor.

acı hep vardı.
yüzün,
bazen.

yaralamıyor
desen yalan olur,
alışıyor insan desen
çok güzel bir masal.
şimdi,
kendi yolculuğuna
gönderiyorsun
kendini.

ses etmeden annene,
sabah bırakarak
alnına
dudak izini.

yanına
çok sevdiği çiçeğinin
dibinden
bir avuç toprak alıyorsun
gömmek için kalbini.

şehirde
bedenin
sapasağlam bulunuyor;
uzak,
yolları karla kaplı,
inadına çiçekli
bir köy yolunun
kenarından topluyorlar
içini.

yolda,
bir kere ısırmışsın ekmeğini.

yolda,

geçerken
baktığın her şeyin
arkasına düşmüş gölgesi.

30 Nisan 2009 Perşembe

HAYALİ KADIN

hiçbir zaman yenemeyeceksin
içine düşman gibi
hapsettiğin aşkını,
yalnızlığının
yalan hançeriyle.

hayali bir kadındım
hep içinde,
görüntümün altında yatan
diğer gerçeğinle.
hırsla,
inanarak,
kendinden kurtulma
ümidinle sarıldın bana
bir can simidine tutunur gibi;
bir gün O olurum diye belki.

senin yılmadan
hayali kadınına sarılman,
asıl gerçeğine
ulaşma halindi
utanmadan.

oysa istesen
bir çok kadına
benzeyebilirdim ben
sen beni
hayalle gerçek arasında
siyaha boyamadan.

Bir cümleye
iki özne çok,
gizlisi bende saklı
diyerek
beni cümlenden
atmadan.

Şimdi
tek bir kadınım,
gerçeğinle ve
içimde O'na benzeterek
alıp gittiğin
kadınlarca tek edilmiş
bir kadın.

23 Mart 2009 Pazartesi

YANILMA PAYI

...mehtap'ın yüzüne...

yüzün yangın yeri.
kalbinin kırılan yerinden ağrıyorsun.
perdeyi aralayarak ardından baktığın çocukluğuna
perdenin arkasından ağlıyorsun.
dünüm mü vardı ki,bugünüm olsun
diyorsun,
ağlamalarının aralarına
gülüşlerini
yanılma payı gibi serpiştiriyorsun.
kalbin yangın yeri,
ağlayarak söndüreceğini sandığın ateşi
bana anlatarak harlıyorsun.
çok köy yağmalandı içinde,
küllerinden bir şehir düşlüyorsun.


22.03.2009- 23:45

7 Şubat 2009 Cumartesi

acıyla yoğrulan yerlerin
açığa çıkıyor.
sen de
güneşe aldandıkça
geceye
boğulanlardansın.
seni şehirden ayıran
sınırları çizen
sokaklarda
kaybolanlardansın.
aşkta yitip giden
yüzün,
içinde batırdığı
kalbin ile
su alanlardansın.
kendini hatırladığını sanıp,
aslında unutanlardansın.
güçlü olmalısın,
seni büyütürken
senin yaşadıklarına
göğüs germiş bir kadındansın.

07.02.2009 - 23:55

28 Ocak 2009 Çarşamba

YER,GÜN,SAAT

yer
aynı yer.
senin
gittiğim dediğin
benim kaldığım
dediğim.
yer
aynı
yer.

gün
aynı gün.
senin
dünün
benim
hala
bugünüm.

saati
senin için çok
geç
benim için çok
erken.

zaten
benim için
hep çok erkendi
sana göre
çok geç kalınmış
saatler.

bir takvim sayfasında,
durmuş bir saat yelkovanında
asılı kalıp
kaldım
zamanın inadına.

bu yüzden işte
içimin çürüyüp
yüzümün
meydan okuması
zamana.

ARAMIZDA KALIRSA SEVİNİRİM

ömrümün
tam ortasında
anneme çocuk,
sana kadın,
kendime yabancı
kaldım,
saçlarımı tarıyorum
gözlerimi kaçırarak
hayatımın
pejmurde
aynasında.

gerçek yüzünü gösteriyor
hayat
ve
her sabah uyandığımda
yüzüme
bir çizik daha
atmış buluyorum
kör falçatasıyla.

yüzümün
aksini
gördüğüm her yerden
kaçtığım için
bu kadar dağınık
saçlarım.

kalırsa
sevinirim
aramızda.

6 Aralık 2008 Cumartesi

KIRMIZI

hiç düşünmemiştim
kırmızının bu kadar
yakışabileceğini
ayrılığa.

ta ki
gözüm takılmadan
önce
birlikte uyuduğumuz kanepede
sabah
yalnız uyandığımda
masanın üstünde
devrilmiş
şarap bardağına.

şimdi
geri dönüyorsun
günlerce ağladığın
ve unutamadığın
kadına;

uykumu bulayarak
bana içiyormuş
gibi yapıp
ama aslında
her yudumda
onu içine gömmeye
çalıştığın
kırmızıya.

kırmızı
çok yakıştı
sana.

4 Aralık 2008 Perşembe

KALABALIK

çok
kalabalık bıraktın
seninleyken
yapayalnız
bir kadını.

28 Kasım 2008 Cuma

MED-CEZİR

Söylemek istenilen çok şey var aslında..Ama hep susar insanlar.Bazen bir bakış yeter ama dillendiremezsin,donar kalırsın öylece.Geceler bitmez,günler geçmez yollardan yürürsün.Ne mutluluk diyebilirsin,ne de sürünmek...İkisinin ortasıdır bu,elmanın en tatlı yeri gibi. Bazı insanlar senin için çok farklıdır.İki dudağının arasında ki tat gibidir,alına kondurulan küçük öpücüktür,geceleri anlık düşündüğündür,telefonunu bir kez çalmasıdır,küçük bir kız çocuğudur, çocuğun gibi sarılır ama kadının gibi öper.Birbirinizde yorulursunuz ama soluklanmak için yine birbirinize gidersiniz.Sevmek mi yoksa değil mi,acı mı yoksa güzel birşey mi; karar veremezsin.Karda açan çiçekleri düşün.Soğuk ama kararlı,dilenmiyen,boyun eğmeyen,zorluğun içinde ama bir o kadar kararlı.

Denizleri aşarsın bazen kendi içinde ama karşındakine taşamazsın.Gelir şuranda tıkanır kalır kelimeler,hiçbirşey söyleyemezsin.Nedeniyse nedensiz,bir o kadar ucuz.Amaaan dersin,çantanı vurup sırtına gitmek istersin adresini bilmediğin yerlere. Ne olacak ki canım, tanırız elbet birilerini,yolunu yordamını buluruz dersin.Sonra arkanda bıraktığın gelir aklına,hiçbiryere gidemezsin.Başkaları girer çıkar hayatına, anlık sevişmeler,sarılmalar,uyumalar,sabah uyanmalar gelir aklına.Unuttum dersin geçmişi,unutmuşsun gibi gelir sana.Ama ölüm kadar ani çıkar karşına birden bire ve anlarsın dersin ki; nasıl özlemişim meğerse,ellerini,yüzünü.O yokken çok fazla şimdi ne yapıyor acaba demediğin insanı yanında istersin.Bir kere görüp sarılayım isterse sonra gitsin ve geri dönmesin dersin.
Hayat ne kadar garip,denizde ki teknemisin yoksa kıyıda ki liman mısın karar veremezsin.Bir an dersin ki;evet,kararlıyım bu sefer tutacağım ellerinden ve birdaha bırakmayacağım! Yüzünü gördüğün anda ne tutabilirsin,ne de bırakabilir...Ne gidersin,ne de kalır..O'nsuz,kırılgan cam bir kalp,O'nunla ise buzdan bir taş olursun.

Bezmiş,sıkılmış ve bunalmışsın.Denizde bir o tarafa bir bu tarafa sallanan rotasını bilmeyen ve sığınacak,soluklanacak yakın bir liman arayan bir tekne gibisin...

Herkes ve herşey aynı...İnsanların ağzından çıkan kelimeler,kurdukları cümleler bile aynı değil mi? Can acıntısının aslında bir kesikten daha farklı olduğunu zamanla anlıyorsun.Bir kesiğin değil,canını daha farklı şeylerin acıttığını anlıyorsun yani...Hayat kum saatlerinden,gothik hikayelerden,kalp çarpıntılarından,soluksuz kalan soluklardan oluşuyor kimi zaman.Okuduğun kitaplarda o gitmek istediğin ve hiç bilmediğin yerin adresini ararsın,ve bakarsın ki hiçbir sayfasında yazmıyor aslında...
Çilekli bir doğumgünü pastasının içinden çıkacak oyuncak kadar bile sevindiremez hayat seni bazen.
Bir mektup pulu gibi yapışıp kalırsın kuramadığın cümlelerdeki tümleçlerin zarfına...

2004-Mayıs

17:00 KARANLIĞI

hayatının çoğu zamanını
elleriyle gözlerini silerek geçirmiş
bir kadının
gözlerini
kendi elleriyle silip
gitti.

anlıyorum
içimi basan 17:00 karanlığını.

hayatımdan gidişini
çocukken evlerimize çekildiğimiz
17:00 karanlığı gibi
anlıyorum.

nedeni yok.

çağırdı birileri
oyun bitti
evine gitti.

24.10.2007

AĞLADIKÇA ANLADIM

sobelenmeye
ramak kalmış
saklanmalarımdan
görünen bir yerlerde
görünmemeye alıştırılmışlığa
uzanan
bir çocukluktu yaşadığım;
O zamanlar iki kişilik olan,
şimdi ise ancak tek başıma
sığabileceğim salıncağı
dalında asılı bıraktığım
O ağacın
köklendiği bahçede.

Adamı acıtan yalnızlık olmamalıydı;
anneannemin
ölüm haberini duyar duymaz
odasına gidip
nüfus cüzdanını
çıkararak masanın üstüne bırakan
ve
tabutuna iğne ile
iliştirilmiş
adı soyadı yazan
o kağıt parçasını
alıp cebine koyup
çok uzun seneler cebinde taşıyan
dedeme göre.

Derdi ki dedem;
ayrılmak,
nüfustan silinmek
değildir.

yürekten,
sol göğüsten,
insanlıktan,
hayattan
silinmektir,
kendini
silmektir
asıl
eyrılık.

Çok zaman sonra anladım.

ruh gibi
sokaklarını topuklayarak
semtlerine hayran olduğum
bu şehri
kendime zindan ederek
yanımda kimliğimle
nüfusundan silindim.

önümü kesen kimliksiz adamların
sahte kimlikleriyle dolaştığı
bu şehrin sokaklarından
kendimi onlara acıtarak geçtim.

Sahte kimlikle kaydettikleri
nüfuslarından
gerçek cümlelerle silindim.

‘’ne kadar kalabalıklaşırsa insan,
o kadar yalnız kalır’’ derdi;

Hak etmeyenlere
harcayarak
güzel,
zincirleme,
biraz da devrik
cümlelerimin
anlamlarından silindim.

‘’ne kadar birini alırsan,
O kadar daralır oyun bahçen hayatında’’
derdi;

ben
tuttuğum ellerden,
kokumu bıraktığım
esmer omzun nüfusundan silindim,

Anladım.

Ağladıkça anladım,

Anladıkça ağladım.

27.02.08 - 02:34

7 Kasım 2008 Cuma

BÜYÜMEK


Böyle zamanlarımda hep, küçük bir kız çocuğu iken salıncakta ki halimi özlüyorum.Dedemin aldığı horoz şekerler kadar tatlı değil hayat.Tahterevallide hep yukarıda kalmak isterdim ama ben ablamdan daha kiloluydum.Saçlarım kısa idi.Pantolon giyinmekten nefret ederdim,hep erkek çocuğu zannediyorlar diye.Halbuki ben büyüyünce çok güzel bir kız olmak istiyordum.Beslenme çantamın rengi sırt çantam ile aynı değildi ama içinde ki ekmeğin tadı hep aynıydı;anneannemin hiç gitmeyen o kokusu gibi...

Hafta içi saat 20.00 trenlerini hep istasyonda beklerdim.Uzaktan trenin sesini duyduğumda içinde annemin olduğunu bilirdim.Annemi görünce koşarak sarılır o gün hangi oyunları oynadığımı anlatırdım.Uyuduğum oda sabahları soğuk olurdu.Yorganı yüzüme kapayıp hiç uyuyamadığım için sadece yüzüm çok üşürdü.Ama hep kalktığımda annemin işe giderken öptüğü yanağımı sıcak bulurdum.Misafirliğe giderken yarıda kalan çizgi filmlerimin devamını hiç izleyemezdim ama yolda anneme zorla anlattırırdım; hayal gücünün yettiği yere kadar.Dedemle hanımeli çiçeklerinin ballarını yerdik.O, dut ağacını sallarken üstüme düşen dutlar beni çok eğlendirirdi.Sabahları dedem sobayı yakarken sesine uyanırdım.

Ve Gül...Tek çocukluk arkadaşım,aynı bahçede yetiştiğimiz narin çiçeğim benim.Annesi aslında öz teyzesi idi.Öz annesi de çocuğu olmuyor diye kız kardeşine vermiş bebekken...Belki de bu yüzden bebeklerimi sadece O’nunla paylaşırdım.Anneannemim çamaşır ipleri ile ip atlarken hep bacaklarımız acırdı ama biz hep gülerdik.Evimizin arka bahçesinde dedemin ağaca yaptığı salıncak iki kişilikti.Gül, biz o mahalleden taşınırken arkamdan ağlayan tek kişiydi.

Artık salıncaklara sığmıyorum,dedemin aldığı horoz şekerler bu şehrin en köhne semtinin bakkalında bile bulunmuyor.Saçlarım uzun,etek çok nadir giyiniyorum,her genç kız kadar güzel bir kız oldum,beslenme çantam yok ama sırt çantalarımla ayakkabılarım şimdi uyumlu.Artık annem benim yolumu gözlüyor.Anneme sarılıyorum ama o gün hangi oyunları oynadığımı anlatamıyorum.Hala yorganı yüzüme kapayıp uyuyamıyorum ama yüzüm üşümüyor.Şimdi,annemle birlikte izlediğimiz ve annemin sonuna doğru uyuyakaldığı filmlerin sonunu ben anlatıyorum O’na.Hanımelinin balını en son dedem ile yemiştim.Dut yemeyeli ise belki de yıllar oluyor.Artık sabahları sobanın değil, saatin sesi ile uyanıyorum. Ve Gül...Uzun senelerdir görmedim.Ama artık O‘nun kendisi ile ilgili her şeyi bildiğini,O’nun da salıncaklara sığmadığını,bebeklerinin de aynı benim gibi şu anda sadece yatağını süslediğini biliyorum.

Şimdi ise ben,küçükken atladığım o ipin üstünde yürüyorum, evlenip giden arkadaşlarımın ardından ağlıyorum.

Artık; dedem yok,anneannem yok,Gül yok,salıncak yok,bahçemiz yok,arkadaşlıklarım aynı bahçede büyüdüğüm o çiçek gibi narin değil.Terk ediliyorum,acı çekiyorum,sevmek yerine aşık oluyorum,oyuncağım kırıldığında annemin kucağına alıp ‘’üzülme’’ demesi gibi geçmiyor.Şimdi anneme sarılıp susamıyorum,düşüp düşüp dizlerimi değil kalbimi kanatıyorum.

Bu yüzden, büyümekten hiç hoşlanmadım...

2005

10 Eylül 2008 Çarşamba

NEDENSE

halbuki
üstünden
onca köprü
geçmesine
rağmen
nedense
insan yine de
boğulmadan
kurtulmak istemez
içindeki
denizden.

26.02.2008

BAKMA SAKALLARIMA

...sevgili fırat için...

hani kurtuldum diyorum
çeyiz sandığı kadar angarya gençlikten,
yüzümde bitip,
bu sefer de kalbime bulaşan ergenlikten.
hani büyüyorum mutluyum diyorum...

fakat öyle bir zaman geliyor ki,
ne zaman el uzatsam çocukluğuma
leblebi tozu ve horoz şeker geliyor avcuma.
şimdi aşık mı oluyorum nedir,
çocukken sokağımda ip atlayan kızlara?
öyle pek büyüme taraftarı da

değilimdir aslında,
bakma sakallarıma.


08.11.2007

PROTEZ DÜŞLER

ya herşey yalandı,
tek gerçeği sendin
hayatımın;

ya da tek resmiydin
bütünüyle
yalana battığımın.

tek parça
gibi görünsem de
hayatta,

protez düşler
tutuyor beni
ayakta.

çok yaram var
çiçekli gülüşümün altında

aldanma.

4 Eylül 2008 Perşembe

HESAPTA

sonuçta
ayrılmış hayatlar
ve
gamzelerime
dolup taşan
gözyaşlarım.

hesapta
ortak bir aşk.

yaşanmışlık
hesapta.

güya.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

YÜZÜME BAKTIM,BENİ DİNLEDİM

üzülüyorsun,

tutam tutam dökülüyor
düşlerin,
amansız bir hastalığa
yakalanıyorsun.

dar geliyor heryer
sığamıyorsun.

nereye gitsen
içindekileri
kendinle birlikte
taşıyorsun.

ruhunu çekiştiriyor
birileri
teslim etmekle
etmemek arasında
kalıyorsun.

büyümek istedin,
büyüdün.
ablanın eskilerinden
kurtulmak,
annenin kucağından inmek istedin,
oldu.

şimdi
geri dönmek istiyorsun
bahçenin çitine takıp
yırttığın
çiçekli entarinin
içine.
şimdi gözün hala
ablanın elbiselerinde,
ve ömrünü verirsin
bir gece
sarılıp uyuyabilmek için
annene.

çok su geçti
üstünden.

kalp ağrıların,
kayıpların,
yitirdiklerin.

kendini bırakıp,
içindeki çocuğu büyütmendi
en büyük hatan,
kabul etmediğin.

annen saçlarını tararken
''acıtma'' diye bağırıyordun,
şimdi
tutam tutam dökülüyorsun,
tutam tutam;
canını çok yakanlar karşısında
susarken.

şimdi kendinle
yüzleşiyorsun,
çocukken başına
duvak yaptığın
perdelerin
asılı olduğu koca bir evde
yapayalnız boğulurken.

sıkılıyorsun,
ne için geç olduğunu bilmeden
''hiçbir şey için geç değildir''
diyenlerden.

05:00

17 Ağustos 2008 Pazar

RASTLAYACAKSIN;ALAMAYACAKSIN

yaşadıklarından çok
yaşamadıklarını hak eden
yalnız,
çiğnenti bir kadın
diye yazacaklar
hakkımda;

içine seni sakladığım,
senden arda kalanlarla
kapladığım kitabımın
arka kapağına.

rastlayacaksın;
seninle büyüdüğüm,
sensiz öldüğüm şehrin
bir ara sokağında
korsan bir
tezgahta.

alamayacaksın,
bunca yıl sonra
kendiyle bu kadar yüzleşmek
çok dokunur
adama.

BAŞIMDA

benimle birlikte
yanımda ağlayan
dostlarım oldu.

başını göğsüme saklayıp
kollarımda ağlayanlar,

kalbimi kırdıktan sonra
karşımda ağlayanlar,

gittiğimde
arkamdan ağlayanlar da.

hepsi birgün
toplanıp
bir arada ağlayacak
başımda.

ne yanımda,
ne kollarımda,
ne karşımda,
ne de arkamda...

başımda.

KABİR TAHTASI

bilemezdim,
gün gelip
o ağacın
tam da
adının baş harfini
kazıdığım yerinin

başımı örteceğini.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

ANNEN VE ÇİÇEKLERİ

...A. için...

giderken
tokanı çekmecesinde bıraktığın
bir odanın kapılarını

şimdi kapıyor
annen
suratına.

kıskanarak
içten içe öc alır gibi

kimseye birşey söylemeden
susarak,sessizce
asıyorsun kendini;
annenin yazın gittiğinde
sulamaları için bile
kıyıp başkasına emanet edemediği
çiçeklerinden birinin
dalına.


mevsimlik bile olsa
çiçek olmak geçiyor
içinden,
isyan ediyorsun
ömürlük insanlığına.

sen boşver;
kendini asmak yerine
senden daha değersiz
bir çiçeğin dalına,
tutunmaya çalış
kendi toprağına.
kendi toprağı ki;
en sağlam köktür insana.

8 Temmuz 2008 Salı

YAMALARIN AÇILIYOR,YARALARIN İSE KAPANMAYACAK

çektiğin acıya
ortak olmaları için
herkesi seferber etmen
değiştirmiyordu
bunun
senin acın olduğu
ve
asla paylaşarak
azaltamıyacağın
gerçeğini.

acından uzaklaşmaya çalıştıkça
o kadar içine düştüğünü
kabullenmek istemiyordun
bir türlü.

geçici yamaların
açılıyor.
kalıcı yaraların ise
kapanmayacak.

yarısını
bu yarayı almakla
geçirdiğin ömrünün
kalan yarsını
kapatmaya çalışarak
geçireceksin.

hiçbirşey değiştirmiyordu
bu acının tamamiyle
sana ait olduğu,
ve
ne zaman,
hangi bahane ile
neye ağlıyor olursan ol,
gerçek sebebinin
aslında gitmiş
ve geri dönmeyecek
olduğu gerçeğini.

08.07.2008 / 05:30

19 Haziran 2008 Perşembe

ANLARMIŞ GİBİ YAP, SEN YİNE DE ANLAMA

.....burcu için.....

çokça konuşuyor yalnızlığım
çokça susuyorum.
acıtmıyor artık canımı
tuzla buz ayrılıklar.

bana
yaz günü bir kar havası
giden sevgili hatırası.
boş değil çerçevelerim
çocukluğumdan kalma hüzünle
gidenlerin resimleri
konuyor içine.

sağ elimle yazar,
sol göğsümle
severim adamı.
silmeyi de öğrenemedim gitti,
çözüm buldum bende
üstünü karalamayı.

susma diyorsun şimdi bana,
anlat diyorsun,
seni dinlemiyormuşum gibi
geliyor sana.
içim kalabalıktır belki
yadırgama;

yunan ezgili bir aşktan çıkma
gerçeklerle çarpılmış
cümleden çıkarılmış
ayrılığa bölünmüş
toplama bir yalnızlığım
ben sonuçta.

anlarmış gibi yap,
sen yine de
anlama.

25.02.08 / 01:47